http://www.taraf.com.tr/makale/4414.htm
Yine ilginç bir yazı ile karşı karşıyayız.
"...ulus-devlet yapılarını ABD kontrolünde tutmak için iç savaşlar her zaman vardı."
"Türkiye’de bütün iç savaş provaları ve katliamlar, devlet terörü, baskı, buna bağlı içe kapalı ekonomi ve toplum modeli bu dönemin temel karakteristiği olarak varoldu. Gladio ve Ergenekon türü örgütlenmeler bu dönemin gürbüz çocukları olarak serpilip geliştiler. Bu anlamda Nazilerin faşizmi ile Türkiye’de darbelere dayalı faşizmin babası aynıdır."
Burada, gerçeklerin içine sokuşturulmuş tek bir önermeye itirazımız var:
ABD'nin organize ettiği her türlü sivil/askeri girişim ile birlikte nasıl oluyor da "içe kapalı ekonomi modeli" suçlu oluyor?
1929 bunalımını hatırlayalım. Türkiye o dönemde (Atatürk dönemi), kendi halkının üretim gücüne güvenen ekonomisiyle (karma bir ekonomidir), krizden etkilenmemeyi bildi ve büyümeye devam etti. Şimdi bu ekonomik yapı nasıl oluyor da suçlu oluyor?
Yazının ilk kısımlarında tarafsız ve doğru bir biçimde, bilinen gerçeklerden bahsediliyor. Yani Amerika, el attığı devletlerde ya sivilleri örgütleyerek turuncu devrimler düzenliyor (Ukrayna gibi), ya da askeriyenin içine sızarak, örgütlediği subaylarla askeri darbeler yapıyor (1980 darbesi gibi). Yönetimde başına buyruk (ülkenin kendi çıkarları için) hareket eden birileri söz sahibi olursa, her türlü imkan (basın/yayın dahil) seferber edilerek indiriliyor.
Fakat şimdi ilk önemli yorum geliyor:
"Yani şimdi bizi, boğarcasına çökmekte olan ve yaklaşık 200 yıldır devam eden kapitalizmin, ulus-devlet egemenliğine dayalı modeli, Nazilerin babası olduğu kadar, Türkiye’de de darbecilerin, Ergenekoncuların ve diğer katliamcıların da babasıdır."
Amerika'yı yönetenlerin asıl suçlu olduğu kabul edilmiş, buna itirazımız yok. Fakat bu suçun ortakları ulus devlet yapısı içindeki Ergenekon benzeri örgütlermiş. Şimdi, Amerika'nın organize ettiği darbelerde rol alanların suçlu olduğu açıktır. Aynı şekilde arkasında ABD'nin bulunduğu ve dış ülkelerin amaçlarına hizmet eden her kim ise Türkiye'nin aleyhine hareket etmiştir. Buna kimsenin itirazı olamaz. Fakat, buna dayanarak "ulus devlet yapısı çökmüştür" demek de nasıl bir mantıktır? Çökertilmesi gereken şey, dış güçler ile işbirliği yapanlardır. Bunların kimler olduğunu bulmak ise her vatandaşın zorlu bir görevi olsa gerek.
"Çöken kapitalizmin ulus-devlet modelidir."
Peki hadi diyelim, dış güçlerle işbirliği yapanları ayıklamak yerine, mevcut devlet yapısını çökerttik. Yerine ne koyacağız? Devlet çökünce, Sevr antlaşmasının şartları geri gelmiyor mu? Bu mudur kurtuluşumuz? Şu anki devlet, Atatürk anlayışının kurduğu devlettir. Atatürk de, bu bahsedilen dünya düzencilerine kafa tutmuş ve bunlardan bağımsız hareket etmiş bir liderdir. O'nun kurduğu devleti neden yıkıyoruz şimdi? Tam tersine, o devleti küresel krizlerden dahi etkilenmeyen o güçlü günlerine, yani Atatürk'ün bize bıraktığı günlere çevirmek için neden uğraşmıyoruz? Kimdi kurtuluş savaşımızın önderi? O savaş neden yapıldı?
İlginç yorumlar devam ediyor:
"Şimdi Obama Türkiye’ye geliyor. Bu bir ihsan değil; Obama yeni dönemi anlatmaya Türkiye’den başlayacak. Bu, yeni dönemin savaşla ve halkları birbirine kırdıran diktatörlüklerle olmayacağının ilk işareti."
Obama'nın Türkiye'ye gelişi, Amerika'nın tövbe edip pişman olduğunun ve akıllandığının bir işaretiymiş. Bir dönem de İngiltere Kraliçesi gelmişti. O da galiba pişmanlıklarını ifade edip, şöyle dedi bize:
"Artık sizin devleti yıkmak için çalışmaktan vazgeçeceğiz. Yeni dünya düzenimiz çöküyor. Artık size haksızlık etmeyeceğiz; affedin bir densizlik yaptık; artık hep birlikte güzel bir dünyaya yelken açma zamanı geldi".
Sormak lazım: Kendisine ait tüm önemli şirketlerini ve kurumlarını satan, üretemeyen bir ülke, nasıl olacak da yeni dünya düzeninde söz sahibi olacak? Elimizden tüm bu kurumları alanlar ve hatta topraklarımızı satın alanlar, bu işten vazgeçip "size bunları iade etmeye karar verdik, buyrun alın" mı diyecekler?
Cemil Ertem'in de suçlu bulduğu Amerika'yı halen yönetenlere karşı durmak için, içimizde bunlarla işbirliği yapanları, hangi kurumun içinde olursa olsun tespit edip ayıklamalıyız dedik. Peki sade bir vatandaş bunu nasıl yapacak? İşte basit bir formül:
Kim Türkiye'nin elindeki bir şirketi, kaynağı, varlığı, toprağı yabancı şirketlere satmak için uğraşıyorsa suçludur. Kaynaklarımızı kaybedersek, dünya düzeninde sadece her yönüyle sömürülen hizmetkarlar oluruz.
Kendi halkı yerine, dışarıdan akan paralara güvenenler ise kararlarını gözden geçirsinler. Amerikan halkı arasında bir söz dolaşırmış eskiden beri: "Her başkan gelir gider ama Rockefeller yerinde durur". Bu yerinde durmakta olan güçlerin akıtacağı paralara güvenenleri anlıyoruz; seçimlerini yapmışlar. Bizim sözümüz, tüm bu olanlara farkında olmayarak kendini alet eden iyi niyetli kişileredir. Midemizin dolması iyi birşeydir de, yediklerimizi hazmedebilmemiz için vicdanımızın da rahat etmesi gerekir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder